CARL GUSTAV JUNG’UN ANALİTİK PSİKOLOJİ VE GRUP PSİKODRAMİST
Analitik Psikoloji :
Bu terim, Bleuler’ın öğrencisi Jung’un kendi psikoloji öğretisini tanımlamak için 1913’te önerdiği ve psikanaliz kökenli yeni bir bilim dalına verdiği addır. Derinlik psikolojisinden farkı, bilinci ve bilinçdışını, ve Ego ile bilinçdışı arasındaki tüm ilişkileri incelemesidir.
Bireysel Bilinçdışı
Bireysel bilinçdışının içeriğini, öznenin bilinç düzeyinde bulunmayan ve dikkatinden kaçan, bireyin kişisel öyküsündeki olaylar, unuttuğu anılar, subliminal (bilinç eşiğinin altı) algılar, düşünsel çalışmalar ve mantıksal süreçler oluşturur.
Kolektif Bilinçdışı
Kolektif bilinçdışı, belirli bir ailenin, bir halkın, yaygın ya da sınırlı bir kültürün tarihsel ve kültürel mirasına ve ritüellerine dayanan psişik (ruhsal) görünümler ve değerler bütünüdür. Bu görünümler sadece rüyalardaki sembollerde ve psikotiklerin tahayyüllerinde değil, mistiklerin vizyonlarında, dinî mitler ve ritüellerde, sanat eserlerinde ve insanlığın temel sezgilerinde mevcuttur.
ARKETİPLER
Kolektif bilinçdışının görünümleri arketip olarak da adlandırılır. Jung, arketip kavramını Platon’un a priori Idea kavramından esinlerek oluşturmuştur. Jung arketiplerin atalarımızın deneyimlerinin tortusu olduğunu ve insanlık kültürünün tüm öyküsünün arketiplerde billurlaştığını düşünür Arketiplerde, bireysel deneyimi mümkün kılan a priori (deneyim öncesi) enerjiler ve kategoriler mevcuttur. Arketipler dışsal davranışlarda ortaya çıkar; bu davranışlar annelik, babalık, evlilik, ayrılık ve ölüm gibi yaşamın temel ve evrensel deneyimleri etrafında oluşur.
SEMBOL
Sembolik imgelerde görülürler ve arketiplerin kutsal olan ve ilahi olanla iletişime dair hermeneutik (yorumbilimsel) anlamı vardır.
Analitik psikolojide arketipler bilinçli Ego ve içsel yaşam arasındaki ilişkilerin modelleridir ve onlar aracılığıyla psişik imgeler, Persona’nın Gölgesinin, Animus ve Anima’nın temsilleri açığa çıkar. Teorik açıdan sınırsız sayıda arketip vardır.
ANA ARKETİPLER
Ego Arketipi insanın kendi kimliğinin içinde bilinçli olarak bulunan temsillerin bütününden oluşur.
Gölge :
Ego arketipinin karşıtıdır. Jung tarafından kişiliğin alt kısmı olarak tanımlanmıştır, yani kişisel ve kolektif psişik yapının tüm niteliklerinin bütünüdür. Bilinçli olarak seçilmiş yaşam biçimiyle uyuşmazlığından ötürü, gölge özellikleri görünür değildir ve biraraya geldiklerinde bilinçdışında görece özerk kısmî bir kişilik oluşturur ve birbirine zıt eğilimleri içerir mesela Hristiyan kültürü için şeytan imgesi gibi.
Persona :
Bu terim Latincede Antik tiyatroda aktörlerin taşıdığı maske demektir ve bireyin dış dünyayla karşılaşmasında oynadığı role ve davranışlarına tekabül eder. Persona’nın işlevi Ego ve dış dünya arasında aracılıktır (uyumlulaştırma).
Animus Ve Anima :
Animus ve Anima, Ego ve iç dünya arasındaki köprüdür. Erkek için Anima’nın ve kadın için Animus’un arketipik imgeleri rüyalarda belirir ve rüya görenin iç dünyasına dair davranışlarının özelliklerini gösterir. Analitik çalışmanın hedefi bu davranışları açığa çıkarmaktır.
Bazen Animus veya Anima dramatik şekillerde yansıtılır, mesela anlaşılmaz bir tutkuya dönüşerek yıkıcı sonuçlara sebep olur. Ancak, mesela erkek, Anima’sıyla ya da karşı cinsin içsel kişiselleştrimesiyle kendi ilişkisini düzenleyerek, bu imgenin kendisi için bilgelik, ilham ve yaratıcılık kaynağına dönüşmesini sağlayabilir
Ben Arketipi
Karşıtların sentezi olarak temsil edilir, Tao imgesindeki birleşmiş bir çift ya da çember ve haç gibi diğer bütünlük simgelerinde olduğu gibi.
Sembol
Sembolik imgeler, özü imgenin, sembolün kendisinde olan bir varoluş şeklinin ifadesidir. Bu, sembolün seçtiği ifadenin görece bilinmeyen bir olgunun muhtemel bir dile getirilişi olduğunu varsayar.
•Jung’a göre semboller hem bilinçdışı ve bilinç arasındaki, hem de bireysel bilinçdışı ve kolektif bilinçdışının arasındaki enerjinin aracılarıdır. Sembolik bir imgenin su yüzüne çıkması, bilince onu anlama görevini yükler. Sembol, bilinçdışı alanının genişlemesini hareke geçirir çünkü bilinç ve bilinçdışının önerdiği ve karşıt alternatifler içeren çözümlerin arasındaki gerilimleri azaltır (uyumlulaştırır).
Rüya, bilinçdışının güncel durumlarının sembolik şekillerle ifade edilmiş spontane (kendiliğinden) öz-temsilidir. Sadece nedensel bakış açısıyla değil, aynı zamanda ereksel boyutu ele alınarak da gözlemlenebilir. Rüya, bilinçli yönelimlerin kompanse edici içerikleriklerini gösterebilir ve yeni, yani konstratlı/karşıt bir bakış açısı sayesinde Ego, rüyanın anlamını anlayabilir.
•Rüya, kişisel bilinçdışının temalarına ek olarak, kolektif bilinçdışına has temalarını da temsil edebilir. Bu durumu Jung, büyük rüyalar olarak tanımlar; daha derinlerdeki katmanlardan gelen ve daha zengin anlamlar taşıyan rüyalar.
İçedönük Davranış
İçedönüklük: Davranış motivasyonları esasen iç dünyalarından gelen yani öznel etmenlere dayanan kişilerin özelliği
Dışadönük Davranış :
Dışadönüklük : Davranış motivasyonları esasen dışsal etmenlerden kaynaklanan ikişilerin özelliği
Rasyonel (Ussal) İşlevler
*Düşünce
*Duygu
İrrasyonel (Usdışı) İşlevler
*Sezgi
*Duyum
UYGULAMA ALANLARI
•YÜZYÜZE DESTEKLEYİCİ TERAPİ
•JUNGİYEN PSİKODRAMA
•GRUP ANALİZİ
•AKTİF İMAJİNASYON
•SANAT TERAPİSİNDE, DANS TERAPİDE VE KUM OYUNUNDA İMGELERİN ANALİZİ
Psikodrama, Doktor Jacop Levi Moreno (1884-1974) tarafından geliştirilmiş bir psikoterapi tekniğidir. Doğaçlama tiyatroyla ilgili yöntemler 1921 yılından beri araştırılmakla birlikte, klasik psikodramada kullanılan tekniklerin çoğu 1936’dan 1940’ların başlarına kadar yavaş yavaş geliştirilmiştir. Aslında dramayı bir iyileştirme aracı olarak kullanma düşüncesi yeni değildir. Yerli sağaltıcılar, şamanlar ve geleneksel ayinlerde de çoğu zaman dramatik unsurlar yer almaktadır. Ayrıca Moreno’dan önce başka doktorların akıl hastalıklarında tiyatroyu kullandığı bilinmektedir. Moreno'dan bir yüzyıl önce Avrupa’da psikiyatrinin iki öncüsü olan Johann Christian Reil ile Philippe Pinel ayrı ayrı tedavide dramatik süreçlerin kullanımı konularında yazılar yazmışlardır. Daha sonra Rus Vladamir İljine 1908-1917, Nikolai Evreinov 1915-1924 yıllarında konuyla ilgilenmişlerdir. Bununla birlikte Moreno’nun düşüncesi belirli bir sistematik içermesi ve yaygınlaşması açılarından farklılaşmaktadır (Blatner A.).
Rol Kuramı
Psikodramada rol, temel bir kavramdır. Psikodrama, tiyatro dilini kullanır ve bu da durumları kişilerin üstlendikleri rollerle, bu rolleri nasıl oynadıklarıyla, rollerin unsur ve tanımlarıyla ve bir dizi bağlantılı unsurla anlatmaktadır. Sosyal rol kuramının öncülerinden biri olan Moreno’ya göre roller benden çıkmaz, ben rollerden çıkar. Bu kuramın evriminde George Herbert Mead ve ölümünden sonra yayınlanan ‘Zihin, Benlik ve Toplum’isimli eseri (1934) önemli katkıda bulunmuştur. Moreno ise 1923 yılından itibaren rol kavramı üzerine düşünmeye başlamış ve klasik sosyolojik rol kavramından daha farklı olarak pratik uygulamaları önemsemiştir. Moreno oynanacak rollerin potansiyelini az çok yaratıcı biçimde belirtmektedir.
Psikodrama oturumu aslında rol oynama eylem ve bunun paylaşım sürecidir diye de özetlenebilir. Bir üyenin psikodrama sahnesinde belirli bir rolü sergilemesine rol oynam denir (Dökmen Ü.). Moreno’ya göre roller geçmişi olduğu gibi şimdiyi ve geleceği de ilgilendirir. Rol oynama sayesinde gelecek düşünülebilir, prova edilebilir, hayal gücünde ve eylem olarak araştırılabilir. Geçmiş daha canlı anımsanabilir ve psikolojik açıdan geçerli bir biçimde, onarılıp kapatılabilir.
Moreno rolleri üç ana kategoride sınıflandırmıştır. Bunlar:
·Psikosomatik roller: yeme, uyuma, dışkılama, hastaykenki davranışlar, ölme; her kültürden insanlar bu temel işlevlerde kendi normlarını öğrenirler
· Sosyal roller
·Psikodramatik roller: dramatik ya da hayalci bağlamı kullanan, insanın deneyimini sıradan fiziksel gerçekliğin ötesinde artıran roller.
Moreno’nun kuramına göre her birey belli bir rol repertuarına sahiptir ancak bu geliştirilebilir. Örneğin çocuklar oyun oynarken, yeni roller dener ve rol repertuarlarını zenginleştirmeye çalışırlar (Dökmen Ü.). İşte Moreno kişilerin rol repertuarlarını zenginleştirmenin en etkili yolu olarak psikodramayı önermektedir. Üyeler hem rol oynayarak hem rol değiştirerek repertuarlarını geliştirirler. Rol değiştirme rol oynayan kişinin oyun sırasında bir durumun daha iyi kavranması için karşısındaki kişinin rolüne geçmesidir.
Psikodramanın Temel Ögeleri
Psikodramada sahneleme söz konusu olduğuna göre bir sahne şarttır. Bunun dışında sorununu sahneleyecek kişi yani protogonist, protogonistin sorununu incelemesine yardımcı olacak kişi yani yönetici ve de yardımcı ben yani protogonistin oyununu oynamasında gerekli görevleri alan kişi temel ögeleri oluşturur. Sahnelemede rol almayan diğer kişiler de izleyici olurlar.
Psikodramatik Oyun Biçimleri
Psikodrama ile bireyi yani protogonisti merkez alan oyun biçimi ifade edilir
Sosyodrama ile sosyal içerikli grup konularının incelenmesini amaçlar
Rol oyunu genel bir probleme seçenek yaklaşımları çalışmayı hedefleyen ve daha yüzeysel olarak giden bir biçimdir.
Psikodrama Teknikleri
Psikodramada kullanılan çok sayıda teknik vardır. Temel olarak ise en çok kullanılan eşleme , monolog ve çoklu self protogonistin duygularını netleştirmeye yardımcı olur. Yüksek sesle konuşma, kendi kendine konuşma, abartılı iletişim ve alan kullanımı duygu ifadelerini kolaylaştırma açısından iş görür. Videoteyp playback, rol değiştirme, ayna, arkadan geri konuşma ve izleyici geri bildirimleri, koro ve sözsüz iletişim protogonistin kendi davranışlarının farkına varmasına yardımcı olurken benlik yapılandırma ve paylaşım yanısıra elini tutma ve sarılma gibi yerinde ve ölçülü fiziksel temas protogonisti destekler.
Psikodrama Oyununun Aşamaları
Isınma: Yöneticinin ve grubun ısınmasını içerir
Eylem-işlem: Yöneticinin protogonisti sahneye getirmesinden itibaren sahnelemenin bitimine ve yerine oturana kadar olan süreci kapsar
Kapanış: oyunda yer alanların ve protogonistin geri bildirimleri yanısıra benzer duygulara sahip olanların paylaşımlarını içerir.